29 Nisan 2016 Cuma

SELÜLOZ ASETAT

Selüloz Asetat;

Kimya, Sinema alanlarında kullanılan bir sözcüktür.
Kimya'da terim anlamı:
Yaklaşık 60-97 °C arasında yumuşayan ve 260 °C’de eriyen selülozun asetik asit esteri olan beyaz pulcuklar veya toz halinde, termoplastik bir reçine.
Sinema ve Televizyon dünyasındaki anlamı:
Asit anhidritlerin selülozu etkimesinden elde edilen ester; asetat tabanın temel özdeği.

Kaynak: nedir.ileilgili.org

DERECELİ KAP

Dereceli Kap;


Dereceli kap cam veya plastikten yapılmış, sıvıların hacimlerini ölçmek için kullanılan bir malzemedir.

Sıvı maddelerin büyük bir çoğunluğu litre ile ölçülür. Fakat tahin, pekmez gibi akışkanlığı az olan sıvı maddeleri litre ile ölçmek zordur. Bu nedenle akışkanlığı az olan maddeler satılırken kütleleri ölçülür. Bunun için; Boş kabın kütlesi ölçülür.
Kaba sıvı madde konur. Kap dolu olarak tekrar ölçülür. Sıvı bir maddenin kütlesini ölçmeden önce içine konulduğu kabın kütlesini bilmek gerekir. Bu nedenle önce kabın kütlesi ölçülür. Boş kabın kütlesine dara denir.
Düzgün olmayan katı maddelerin hacimlerinin ölçmek için de dereceli silindir kullanılır. Düzgün olmayan bir cismin hacmini ölçmek için sıvılardan yararlanılır.
Önce dereceli silindire belli bir miktar su konulur. Daha sonra hacmini ölçeceğimiz cisim dereceli kaptaki suyun içine atılır. Taşan su miktarı cismin hacmini verir.


Kaynak: nedir.com

BOBİN

Bobin;


Üzerine tel, iplik gibi şeyler sarılabilen ekseri silindir şeklinde olan makara. Elektrikte bobin, yalıtılmış bir iletkenin genellikle (bir nüve, karkas üzerine) sarılmasıyla yapılır. Bu bobinlerin sarımları bir veya onbinlerce sarım olabilir. Bobinlerin ya içi boştur, yani hava nüvelidir veya manyetik bir malzeme ile doludur (demir, ferit vb.). Elektrik makinelerinin hemen hepsinde bobin vardır. Bu bobinler bobinajcılık denilen teknikle makinalara yerleştirilir (Bkz. Bobinaj). 

Doğru akımda, alternatif akımda, alçak, yüksek, çok yüksek frekanslarda kullanılan bobinler ayrı ayrıdır. Bir radyoda, telsizde, televizyonda, bir makinanın motorunda, rölesinde ve daha birçok yerlerde rastlanır. 

Bobin doğru akımda iken, devrenin açılıp kapanmasında (akımın değişmesinde) kendi telinin direnci dışında bir direnç gösterir.Normal rejimde doğru akıma sadece telin direnci karşı koyar. Bobinlerin alternatif akıma karşı gösterdiği dirence endüktif direnç denir. Birimi ohm'dur: (XL=2p. f.L) ile gösterilir. (XL=Endüktif direnç, birimi ohm.) 

p = 3,14=sabit sayı 

f = Frekans (Hz) 

L = Endüktans (Henri) 

Bobin genellikle bir manyetik alan meydana getirmek için kullanılır. Bu manyetik alan ya havadan veya manyetik devre üzerinden geçerek, ya başka devreleri etkiler, veya bir demir paleti kendisine çekerek kumanda işini gören kontakların konumunu değiştirir. 

Bobinlerin tel kalınlıkları, üzerinden geçen akıma dayanabilecek şekilde seçilir. Umumiyetle seri bobinler, kalın tel az sarım; paralel bobinler ise, ince tel çok sarımlı yapılırlar. 

Kaynak: Rehber Ansiklopedisi

METRONOM

Metronom;


 Sesli vuruşlarla müzik parçalarının temposunu idare eden bir cihaz. Metronom, sarkaç prensibine göre çalışır. Üzerinde hareketli bir ağırlık bulunan metal çubuk, sürtünmesiz bir yatakla askıya alınmıştır. Metal çubuğa hareket, yayla veya daha hassas olarak elektrikle verilir. Ağırlık, metal çubuk üzerinde yer değiştirdikçe çubuğun dakikadaki salınım sayısı da değişir. Çubuk üzerindeki çizgilerden salınım miktarı ayarlanır. 

Metronomun menşei, Galile ve Huygens'in üzerinde durdukları pandüle dayanmaktadır. Müzik sahasında ise böyle bir aletten ilk defa 17. yüzyılda Etienne Löuliè'nin yayınladığı Lèments au Principes de Misique (Müziğin Temel İlkeleri) adlı kitapta bahsedilmiştir. Bu metronomun, bir kordon ile bunun üzerinde sağa sola gidebilen bir ağırlıktan müteşekkil olması düşünülmüştü. Söz konusu metronom ancak bir tempoyu gösterebiliyordu. 

1756'da Joseph Sauveur 72 ayrı salınım yapabilen bir metronomun çalışma prensibini ortaya koydu. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı uzun süre böyle bir alet imal edilemedi. 1800 yılında Almanya'da Stöckel adlı bir mühendis çana bağlı, tek salınımlı bir metronom yaptı. Hollandalı müzik aletleri imalatçısı Dietrich Nikolaus Winkel 1814'de bugünkülerin çalışma prensibini ortaya çıkaran ilk metronomu yaptı. 30 cm yüksekliğinde bir kutu içine yerleştirilmiş çubuk, üzerindeki iki ağırlık ve çalışmayı sağlayan zemberekten müteşekkil olan bu metronom, ilk defa değişik salınımlar yapabilmesine imkan verdi. Winkel, yaptığı aletin patentini hemen almayı ihmal edince, yine bir Alman olan Johann Nepomuk Mölzel, bir sene zarfında bu cihazın benzerini seri olarak imal etmeye ve piyasaya sürmeye muvaffak oldu. Mölzel, patenti de Winkel'den önce alınca, metronomun kaşifi olarak tanındı. Mölzel metronomu, piramit şeklindeki tahta bir kutu içine yerleştiriliyordu. Çalışması yayla sağlanan ve arzu edildiğinde durdurulabilen bu alet, dakikada 72 vuruş yapabiliyordu. Bu salınımların miktarının değişmesi hareketli ağırlığın aşağıya indirilmesiyle artıyor, yukarı kaldırılmasıyla azalıyordu. 

Bundan sonra teknik olarak uzun süre aynı durumda kalan metronomlar, sadece hassaslaşma ve salınım sayısının artması yolunda cüz'i değişiklikler göstermiştir. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra yapılan metronomlarda ise hareket, yay ile değil, elektrik motoru ile sağlanmaya başlanmıştır. 1970'lerden sonra Japonların önderlik ettiği bir akımla, metronomların tamamen elektronik olarak yapılması yoluna gidildi. Taşınabilir radyolar büyüklüğünde olan bu aletlerin elektroniği çok karışık olduğundan ortaya çıkmaları ve seri üretilmeleri gecikti. Bir nevi frekans üreteci olan elektronik metronomlar, bir müzisyenin ihtiyacını tam olarak karşıladığı gibi, insan kulağının duyabileceği en küçük aralık titreşimden, dakikalarca aralı vuruşlara kadar çeşitli fantazi durumların elde edilmesini de mümkün kılmaktadır. Bunların, mekanik olanlarından diğer bir üstünlüğü de, çalıştırılırken düz zemine koyma mecburiyeti olmamalarıdır. 

Müzikte vuruş ve hız olarak bir parçanın değerlendirilmesine metronometre denilmektedir. Dakikada 40-208 vuruş yapabilen metronomların, dakikada 670, yani saniyede bir vuruş yapması, 1 MM'ye (Mölzel Metronomu) eşittir. 


Kaynak: turkcebilgi.com

VOLTMETRE

Voltmetre;

Bir elektrik devresinde iki nokta arasındaki potansiyel farkını(gerilim) ölçmeye yarayan ölçü aleti. İlk defa İtalyan fizikçisi Volta tarafından yapıldığı için ona izafeten Voltmetre denmiştir. Gerilim kaynağının veya elektrik devresinin pozitif ve negatif kutupları arasına paralel olarak bağlanır. 

Bir pil veya batarya gibi, elektrik üretecinin gerilimini ölçmek için voltmetrenin iki ucu, üretecin kutuplarına temas ettirilir. Böylece üretecin (+) ve (–) kutuplarının bulunması da sağlanmış olur. 

Voltmetrelerin hassasiyeti volt başına ohm (ohm/volt) olarak ifade edilir. Mesela 200 voltluk bir voltmetrenin direnci 120.000 ohm ise aletin hassasiyeti 120.000/200= 600 ohm/volt olur. Bu değer ne kadar büyükse voltmetrenin hassasiyeti o derece yüksektir. Bobinin direnci ne kadar büyükse o kadar küçük akımla çalışır ve gerilim kaybına sebep olmaz.


Kaynak: turkcebilgi.com

AMPERMETRE

Ampermetre;


 Bir elektrik devresinden  geçen elektrik akımının şiddetini ölçen alet. Gösterge açısından, soldansıfırlı ve orta sıfırlı (sıfır merkezli) olmak üzere başlıca iki tür ampermetre vardır. Soldan sıfırlı ampermetre sadece çıkışı gösterdiği için yükmetre olarak da bilinir.
İç direnci çok küçük olduğu için üzerinden akım geçirebilir. Bu nedenle devreye seri bağlanır. Voltmetre gibi devreye paralel bağlanacak olursa devrede kısa devre durumu oluşacaktır.

Amper;

Elektrik akımı birimi amperdir ve A sembolü ile gösterilir. Daha küçük akım değerler miliamper veya mikroamper olarak ölçülür. Akım şiddeti aletten doğrudan doğruya okunur. Kadran; amperin askatlarına göre bölümlere ayrılmış bir cetveldir. Düşük şiddetteki elektrik akımını ölçen alete de galvonometre adı verilir. Bir ampermetrenin ölçebileceği akım sınırlıdır. Daha büyük akımları ölçebilmek için “şönt” ismi verilen muhtelif akım bölücü dirençler kullanılır. Şöntler cihaza dıştan bağlanacak şekilde özel olarak manganlı metalden imal edilmiştir. Ampermetreden okunan değer ile şönt üzerinde yazılı değer çarpılırsa devreden geçen akım ölçülmüş olur. Devrenin toplam direncine etki etmemeleri için iç dirençleri (empedansları) düşük olarak üretilir. Ampermetreler genel olarak şönt veya akım trafosu ile kullanılır.
Kullanma sahası farklı ve yapılış esaslarına göre isimlendirilmiş değişik ampermetreler vardır.

Döner çerçeveli ampermetre;

Elektromanyetik bir ampermetredir. Daimi bir mıknatıs ve bu mıknatısın kutupları arasında uygun bir eksen etrafında dönen bobinden (çerçeve) meydana gelir. Akım geçtiği zaman bu akımın şiddetiyle orantılı bir manyetik alan meydana gelir. Çerçeve arasında bulunduğu kutuplardan biri tarafından çekilirken, diğeri tarafından itilir ve akımın şiddetine göre döner. Yani akım ne kadar şiddetli ise çerçevenin dönme açısı o kadar büyük olur. Bobine gelen akım kesildiğinde spiral bir yay, bobini eski durumuna getirir. Döner bobine eklenen gösterge, kadrandan akım şiddetinin okunmasını sağlar.

Yumuşak demirli ve sabit bobinli ampermetre;

Genellikle düşük frekanslı alternatif akımların ölçülmesinde kullanılır. Esas olarak yumuşak demirden yapılmış silindir şeklindeki sabit bir bobinden meydana gelir. Yumuşak demir, bir göstergeye bağlı olup bobinden akım geçmeye başlayınca, hareket ederek göstergeyi akım şiddetini gösteren bölmeye getirir. Yapılışı basit olduğundan ekonomiktir ve çok yaygın olarak kullanılır.

Termik ampermetreler;

Bu tip ampermetreler, akımın iletkenden geçerken neden olduğu ısıyı ölçerek çalışır. Uçları sabit bir tel, akımın neden olduğu ısı ile uzar, bu uzama, telin uçları sabit olduğu için kıvrılma şeklinde olur. Bu telin ortasında bir telle bağlı olan makaranın merkezinde bulunan bir gösterge vardır. Telin akımla ısınması ile makara çekilir ve gösterge kadran üzerinde hareket eder. Modern termoelektrik ampermetrelerde termo elektrik kulp tarafından verilen akım şiddeti bir galvanometre ile ölçülür. Bu tür ampermetreler radyo, televizyon ve elektronik aletlerdeki yüksek frekanslı akımların ölçülmesinde kullanılır.

Kaynak: wikipedia.org

SARMAL YAY

Sarmal Yay;

Sarmal yay katı maddelerin esneklik özelliği ile yapılan araçların tümüne denir. Sarmal yaya kuvvet uygulandığında kuvvetin büyüklüğüne göre yayda uzama meydana gelmektedir. Kullanım alanlarına örnek verilecek olursa arabalarındaki süspansiyon sistemine denir.




DİRENÇ

Direnç;

Direncin kelime anlamı, birşeye karşı gösterilen zorluktur. Devre elemanı olan dirençte devrede akıma karşı bir zorluk göstererek akım sınırlaması yapar. Elektrik enerjisi direnç üzerinde ısıya dönüşerek harcanır. Direncin birimi ''Ohm'' 'dur.




STROBOSKOP

Stroboskop;


Stroboskop, dalgaların frekansını ve dalga boylarını ölçmek için kullanılan bir araçtır. Stroboskop kenarlarında eşit aralıklarla yarıklar açılmıştır. fs frekansı ile döndürülen stroboskopla ilerleyen dalgalara bakıldığında gözümüzün önünden ardışık iki yarık geçtiğinde ardışık iki dalga tepesi gözleniyorsa dalga duruyor görünür. Üzerinde n sayıda yarık bulunan stroboskopta dalgalara bakıldığında, fd = n.fs ise dalgalar duruyor görünüyor.



BÜNZEN KISKACI

Bünzen Kıskacı;


Cam tüp ve deney tüpünü tutmayı sağlayan deney aracıdır.

ELEKTROSKOP


Elektroskop;

Bir cisimde statik elektrik yükünün olup olmadığını, yükün eksi (-) veya artı (+) işaretli olduğunu tespit etmeye yarayan alet.

İletken bir çubuğun bir ucuna iki yaprakçık, diğer ucuna iletken bir plaka veya küre yerleştirerek, plakanın alt kısmı yaprakçıklarla beraber yalıtkan bir muhafazanın içine alınır. Bu basit bir yapraklı elektroskopu teşkil eder. Birkaç voltluk potansiyel farkları tespit etmeye yarayan kondansatörlü elektroskopların yanında, bulutlarda statik elektriğin olup olmadığını bulmaya yarayan elektroskoplar da mevcuttur.

Kaynak: www.wikipedia.org

NAYLON İP


Naylon İp;


Kimyasal adı 'polihekzametien adipamit'tir.
Yüksek mol 
kütleli poliamitlerden 
oluşan, sıcağa, aşınmaya
ve kimyasal maddelere 
karşı dayanıklı plastik malzeme.
Genellikle lif halinde üretilen naylon,
ilk kez 1930'da Amerikalı kimyacı 
Wallace H. Carothers'e bağlı bir 
araştırma grubu tarafından geliştirildi.
Eriyik ya da çözeltisinden çekilerek, dökülerek ya da püskürtülerek lif, ince iplikçik, sert kıl ya da levha haline dönüştürülen naylon, ip halat ve dokuma üretiminde kullanılır veya doğrudan kalıplara dökülerek belirli bir biçimi olan ürünlere (mutfak gereçleri gibi) dönüştürülür.
Soğuk çekme yöntemiyle elde edilen tok, esnek ve dayanıklı ürün ise genellikle ince ya da kalın iplikçikler halinde çorap, paraşüt ve fırça yapımında kullanılır. Ayrıca püskürtmeli döküm yöntemiyle bazı malzemelerin kaplanmasında da yararlanılabilir.
Sanayide, özellikle otomotiv ve tarımda (seracılıkta) yaygın olarak kullanılmaktadır.

Kaynak: www.wikipedia.org

SPATÜL



Spatül;

Toz veya küçük parçalar durumundaki maddeleri almak ve ölçümlerinde kullanılan için kullanılan, cam, metal veya porselenden yapılmış bir ucu kaşık biçiminde olan laboratuvar malzemesi.


Kaynak: www.nedemeko.com

TERMOMETRE


Termometre;

Bir cismin sıcaklığı ölçmeye yarayan alete termometre denir. 
Termometreler; civalı, etil alkollü veya metal termometre olabilir.

Termometredeki hazne civa veya alkol gibi sıvılarla doldurulur. Bu hazne, bir maddeye daldırıldığında veya madde ile temas ettiğinde o maddenin tanecikleri haznenin camına çarpar. Bu durumda önce madde ve cam arasında, daha sonra cam ve haznedeki sıvı arasında enerji aktarımı gerçekleşir. Enerji aktarımı sonucunda haznedeki sıvının taneciklerinin hareket enerjileri artarsa bu tanecikler daha hızlı hareket eder ve tanecikler arasındaki mesafe artar. Bu artış sonucunda tanecikler arasındaki mesafe artar. Tanecikler hazneye sığmaz ve cam borudaki hacmi doldurmaya başlar, sıvı seviyesi yükselir. Benzer şekilde haznedeki sıvının taneciklerinin hareket enerjileri azaldığında tanecikler arasındaki mesafe azalır ve cam borudaki sıvı seviyesi düşer. Termometreden okunan değer, termometrenin temas ettiği maddenin sıcaklığı olarak kaydedilir. Bu değer termometrenin temas ettiği maddenin taneciklerinin ortalama kinetik enerjileri ile ilişkili olarak yükselir veya düşer.



Kaynak: www.fenokulu.net

BAĞLANTI KABLOLARI


Bağlantı Kabloları;

Kablo, elektrik akımı iletiminde kullanılan üzeri yalıtkan bir madde ile kaplı metalik bir iletken tel. Bir veya daha fazla tel, yalıtıcı bir maddeyle kaplanmıştır. 

İletkenler bakır veya alüminyumdan bir tek tel veya daha ince tellerden örülmüş, örgü tel olabilir. Aynı miktarda akımı taşıyabilmesi için alüminyum kabloların bakıra nispeten 1/2 çap daha büyük olmasını gerektirir. Dolayısıyla yer problemi olan yerlerde bakır kablo kullanılır. Alüminyum esasen fazla ağır olmayan havadaki hatlarda tercih edilir. 
Kabloların daha güçlü olması isteniyorsa, çelik örgülerle kuvvetlendirilir. Bunlar esas itibarıyla, ülke çapındaki yüksek gerilim hatları gibi havada yüksek geçen uzun hatlarda kullanılır. Kablodan istenilen güç, hem kendi ağırlığını hem de ek olarak, üzerinde donacak buzun veya yağacak karın ağırlığını taşımasıyla ilgilidir. Ayrıca rüzgarın sebep olacağı gerilim bu kuvvetin belirlenmesinde muhakkak hesaba katılmalıdır.

Kaynak: www.wikipedia.org


ELEKTROT


Elektrot;

Elektrot, birden fazla devrenin yan yana getirilmesiyle oluşan ve bu devreler arasındaki potansiyel farkını ölçmeye yarayan düzenektir.
Ark lambalarındaki karbon çubuklara da elektrot denildiği gibi, ısıtıcı lambaların elektrikli bağlantıları da elektrot ismiyle tanınır. Üretecin (+) kutbuna bağlı olan elektrota anot denir. Katotta indirgenme olayı meydan gelir. Üretecin (-) kutbuna bağlı elektrota da katot denir. Anotta daima bir yükseltgenme olayı meydana gelir. Elektron veren element yükseltgenir. Elektron alan element indirgenir.

Kaynak: www.wikipedia.org

HERTZ AYAĞI



Hertz Ayağı;


Hertz ayağı,çeşitli elektrik deneylerinde
 izolasyon sağlamak amacıyla kullanılır.
Plastik ve metalden yapılmıştır.


Kaynak: www.egesegitim.com

TRANSFORMATÖR


Transformatör;

 Transformatör, iki veya 
daha fazla elektrik devresini
elektromanyetik indüksiyonla 
birbirine bağlayan bir 
elektrik aletidir. Bir elektrik 
devresinden diğer elektrik 
devresine, enerjiyi 
elektromanyetik alan aracılığıyla nakleder.Transformatörler elektrik 
enerjisinin belirli gücünde gerilim
ve akım değerlerinde istenilen 
değişimi yapan makinelerdir.
Transformatör en basit halde, birbirine yakın konan iki sargıdan ibarettir. Eğer bu iki sargı ince demir levhaların üzerine sarılmışsa buna demir çekirdekli transformatör denir. Eğer demirsiz plastik tüp gibi bir çekirdeğe sarılmışsa buna hava çekirdekli transformatör denir. Sargılardan birine voltaj uygulanırsa, diğerinde de bir voltaj meydana gelir. Voltajın tatbik edilmesiyle ortaya çıkan akım, sargı etrafında bir manyetik alan doğurur. Bu alan, yakına konan diğer sargıda bir voltaj ortaya çıkarır. Ancak manyetik alanın daima değişerek çıkış sargısındaki voltajı devam ettirmesi gerekir. Birinci bobine tatbik edilen voltaj sabit olursa, diğer bobinde herhangi bir voltaj meydana gelmez. Ancak doğru akım sürekli olarak kapatılır ve açılırsa manyetik alan değişerek bir çıkış meydana gelir. Otomobillerde bulunan radyo alıcısındaki vakum tüp bu prensiple çalışır.
Eğer her iki sargı tek bir demir çekirdeğe konur ve voltaj tatbik edilirse, demir çekirdek manyetize olur. Demir, uygun manyetik özelliklerinden dolayı tercih edilir ve bu suretle manyetik alan konsantre edilmiş olur. Bu yöntemle enerji kayıpları en düşük düzeyde kalır, verim % 97-99,9 gibi değerlere ulaşabilir.
Bir transformatörün çıkış sargısı, giriş sargılarından daha fazla sayıda ise çıkış voltajı büyüyecektir. Akım şiddetiyse, bu oranın tersiyle değişir. Transformatörler yardımıyla gerilimi yükseltmek mümkün olduğu gibi, düşürmek de mümkündür. Transformatörün gücü manyetik alanın değişimine bağlı olduğundan, bu alan demir çekirdeği ısıtır. Bu sebepten demir çekirdekli transformatörler, genellikle 50 hertz'lik, düşük frekanslarda kullanılır. Demir çekirdeğin tek döküm olarak değil, ince levhalar şeklinde yapılması değişen manyetik alan kaynaklı dairesel Eddy akımlarından kaynaklanacak olan fazla ısınmayı önlemek içindir. Dairesel dönülebilir alan büyüdükçe bu akımlar artar. Bu sebepten dolayı, radyo frekanslarında çalışan transformatörler hava çekirdeklidir.
Genel olarak transformatörler bir elektrik devresinde voltaj veya akımı indirmek veya yükseltmek için kullanılır. Elektronikteyse esas olarak farklı devrelerdeki yükselticileri birleştirmek, doğru akım dalgalarını daha yüksek bir değerdeki alternatif akıma çevirmek ve sadece belirli frekansları iletmek için kullanılır. İzolasyon amacıyla ve bazen de sığaçlar ve dirençlerle beraber kullanılır. Elektrik akım iletiminde, esas olarak voltajı yükseltmek veya düşürmek için kullanılır. Ölçü aletlerinde özel transformatörler kullanılır.
Esas olarak transformatörler, elektromanyetik indüksiyonla enerjiyi bir devreden diğer devreye geçirirler. Voltajı değiştirmek, özellikle elektrik enerjisinin, elde edildiği yerden uzaklara nakledilmesinde gerekli olur. Gerilimi, mesela 230.000 volt veya daha fazlaya yükselterek iletim sırasında gerekli olan kabloların ağırlığı oldukça azaltılır. Böylece, gerekli olan kuleler ve diğer alt yapılarda da ekonomi sağlanır.
Yüksek güçlü transformatörler kullanım sırasında ısındıklarından yağlı soğutma düzenekleri ile soğutulurlar. Bu tür transformatörler,Buchholz rölesi adı verilen güvenlik donanımları yardımı ile aşırı ısınmanın zararlı etkilerine karşı korunurlar.

Kaynak: www.wikipedia.org,

REOSTA

Reosta;



Reostalar, iki uçlu ayarlanabilen dirençlerdir. Bu iki uçtan birbirine bağlı olan kayıcı uç, üzerinde gezdirilerek direnç değeri değiştirilir.
Reostaların da karbon tipi ve telli tipleri vardır. Sürekli direnç değişimi yapan reostalar da vardır.
Reosta olarak adlandırılan değişken dirençler akımın şiddetini istediğimiz değere ayarlamayı sağlar.

Reostanın başlıca kullanım alanları: Laboratuvarlarda etalon direnç olarak, yani direnç değerlerinin ayarlanmasında ve köprü metodunda direnç ölçümlerinde, değişken direnç gerektiren devre deneylerinde, örneğin diyot ve transistor karakteristik eğrileri çıkarılırken giriş, çıkış gerilim ve akımlarının değiştirilmesinde ve benzeri değişken direnç gerektiren pek çok işlemde kullanılır. Reostalar genellikle elektrikli sobaların ayar düğmelerinde kullanılır. Bir sobanın(elektrikli)ısısını düşürmek için düğmesini kıvırdığımızda reostanın kabloları(veya telleri)uzar. Direnç artarak elektrik enerjisi yavaş bir şekilde gelir. Ama ısısını yükselttiğimizde reostanın kabloları kısalır. Direnç azalır ve elektrik enerjisi hızlı bir şekilde sobaya ulaşır. Böylece sobanın ısısı artar. Evimizde bulunan ayarlanabilen elektrik düğmeleride birer reostadır. Sobalar dışında çamaşır, bulaşık makineleri vb. elektronik eşyalarda kullanılır.

Kaynak: www.wikipedia.org


24 Nisan 2016 Pazar

FARABİ

Farabi;

Felsefenin Müslümanlar arasında tanınmasında ve benimsenmesinde büyük görevler yapmış olan Türk filozoflarının ve siyasetbilimcilerinden Farabi'nin (874-950), fizik konusunda dikkatleri çeken en önemli çalışması, Boşluk Üzerine adını verdiği makalesidir. Farabi'nin bu yapıtı incelendiğinde, diğer Aristotelesçiler gibi, boşluğu kabul etmediği anlaşılmaktadır. 

Farabi'ye göre, eğer bir tas, içi su dolu olan bir kaba, ağzı aşağıya gelecek biçimde batırılacak olursa, tasın içine hiç su girmediği görülür; çünkü hava bir cisimdir ve kabın tamamını doldurduğundan suyun içeri girmesini engellemektedir. Buna karşılık eğer, bir şişe ağzından bir miktar hava emildikten sonra suya batırılacak olursa, suyun şişenin içinde yükseldiği görülür. Öyleyse doğada boşluk yoktur. 


Ancak, Farabi'ye göre ikinci deneyde, suyun şişe içerisinde yukarıya doğru yükselmesini Aristoteles fiziği ile açıklamak olanaklı değildir. Çünkü Aristoteles suyun hareketinin doğal yerine doğru, yani aşağıya doğru olması gerektiğini söylemiştir. Boşluk da olanaksız olduğuna göre, bu olgu nasıl açıklanacaktır? Bu durumda Aristoteles fiziğinin yetersizliğine dikkat çeken Farabi, hem boşluğun varlığını kabul etmeyen ve hem de bu olguyu açıklayabilen yeni bir varsayım oluşturmaya çalışmıştır. Bunun için iki ilke kabul eder: 

1. Hava esnektir ve bulunduğu mekanın tamamını doldurur; yani bir kapta bulunan havanın yarısını tahliye edersek, geriye kalan hava yine kabın her tarafını dolduracaktır. Bunun için kapta hiç bir zaman boşluk oluşmaz. 

2. Hava ve su arasında bir komşuluk ilişkisi vardır ve nerede hava biterse orada su başlar. 

Farabi, işte bu iki ilkenin ışığı altında, suyun şişenin içinde yükselmesinin, boşluğu doldurmak istemesi nedeniyle değil, kap içindeki havanın doğal hacmine dönmesi sırasında, hava ile su arasındaki komşuluk ilişkisi yüzünden, suyu da beraberinde götürmesi nedeniyle oluştuğunu bildirmektedir. 

Yapmış olduğu bu açıklama ile Farabi, Aristoteles fiziğini eleştirerek düzeltmeye çalışmıştır. Ancak açıklama yetersizdir; çünkü havanın neden doğal hacmine döndüğü konusunda suskun kalmıştır. Bununla birlikte, Farabi'nin bu açıklaması, sonradan Batı'da Roger Bacon tarafından doğadaki bütün nesneler birbirinin devamıdır ve doğa boşluktan sakınır biçimine dönüştürülerek genelleştirilecektir. 


Kaynak. turkcebilgi.com

WERNER HEISENBERG


Werner Heisenberg;

(1901 -1976) Bilim tarihinde yüzyılımızın ilk çeyreği devrimsel atılımların biribirini izlediği fırtınalı bir dönemdir. Planck'ın kuvantum, Einstein'ın relativite kuramları, Rutherford'un atom modeli bu atılımların başlıcalarıdır. 

Bohr'un 1913'de ortaya koyduğu kuvantum atom modeli 1920'lerde özellikle genç fizikçilerin ilgi odağı olmuştu. Ne var ki, bu model sorunsaldı; önemli kimi noktalara ışık tutmakla birlikte yeterince belirgin ve tutarlı olmaktan uzaktı. Üstelik, Bohr'un "kuvantum yörüngeleri" dediği şey için ortada deneysel kanıt da yoktu. Elektronların çekirdek çevresinde döndüğü, güneş sistemine bir benzetme olmakla kalan bir varsayımdı. 

Modeli kimi yönleriyle yetersiz bulan genç fizikçilerin başında De Broglie, Pauli, Heisenberg, Schrödinger ve Dirac gibi çalışmalarıyla daha sonra ünlenen seçkin adlar vardı. Bunlar arasında en büyük atılımın Heisenberg'den geldiği söylenebilir. 

Heisenberg yirmi dört yaşında iken oluşturduğu matris mekanik ve kendi adıyla bilinen belirsizlik ilkesiyle atom fiziğine yeni bir kimlik kazandırır, 1932'de Nobel Ödülünü alır. 

Fizikçi arkadaşları arasında sezgi gücüyle tanınan Heisenberg, daha okul yıllarında, ders kitaplarında yer alan görsel modellere kuşkuyla bakmıştı. Bohr modelini bile pek inandırıcı bulmamıştı. Özellikle modele dayanan varsayımlardan, görsel imgelerden kaçınıyordu. Atom, modellerde işlendiği gibi karmaşık değil, basit bir yapıda olmalıydı. Bohr ile karşılaşmak, tartışmak aradığı bir fırsattı. 

Bu fırsat çıktığında delikanlı Münich Üniversitesi'ndeki öğrenimini keserek Göttingen'e koşar. Bohr bir sömestr için Göttingen Üniversitesi'ne konuk öğretim üyesi olarak çağrılmıştı. Atom fiziğinin önde gelen bir kurucusuyla tanışmak kaçırılacak bir fırsat değildi. Heisenberg dikkatli bir dinleyiciydi; ama sırası geldiğinde, doyurucu bulmadığı noktaları belirtmekten, dahası Bohr'u düpedüz eleştirmekten geri kalmıyordu. Bohr bu iddialı gencin olağanüstü yetenek ve coşkusunu farketmekte gecikmez; sömestr sonunda onu Kopenhag Teorik Fizik Enstitüsü'ne katılmaya davet eder. 

Üniversiteyi bitirir bitirmez, seçkin genç fizikçilerin toplandığı Enstitü'ye katılan Heisenberg'in sorguladığı temel nokta şuydu: Bohr modelinde öngörüldüğü gibi elektron devindiği yörüngeyi nasıl "seçmekte", dahası bir başka yörüngeye sıçramadan önce titreşim frekansını nasıl "belirlemekteydi"? Bohr varsaydığı bu davranışı açıklamasız bırakmıştı. Onun yaptığı sadece Planck'ın kuvantum sabitini uygulamaktı. 

Bohr'a göre, atomun dengesini koruması, Planck sabitinin enerjiyi sınırlama ve düzenleme etkisiyle gerçekleşmekteydi. Ama bu argüman doyurucu bir açıklama getirmiyordu. 

Elektronun çekirdek çevresinde devinen, sıradan bir parçacık olduğu savı da dayanaksızdı. Gerçi Bohr'un atomik olgulara Planck sabitini uygulaması yerinde bir yaklaşımdı; çünkü kuvantum teorisi klasik mekanikten daha yeterli sonuç vermekteydi. Ancak bu teorinin birtakım sorunlar içermediği demek değildi. 

Heisenberg varsayımlar ve görsel modeller yerine, doğrudan deneysel verilere dayanan matematiksel bir dizge arayışı içindeydi. Öncelikle kimi saptamaların göz önünde tutulması gerektiğine inanıyordu. 

Örneğin, atom içinde kaldığı sürece elektrona ilişkin tahmin ötesinde fazla bir şey bilmediğimiz, ama atom dışındaki davranışına ilişkin elimizde epey deneysel veri olduğu; yine, ivmeli devinen bir elektrik yükü olarak elektronun, elektro-manyetik radyasyon saldığı, salınan radyasyonun frekansının deviniminin yinelenme frekansıyla daima aynı olduğu. (Elektronun radyo antenindeki iniş-çıkış deviniminin frekansının salınan radyasyon frekansıyla aynı olması buna gösterilebilecek bir örnektir.); öyleyse, elektronun atom içinde de ivmeli devinen bir elektrik yükü olduğu koşuluyla, radyasyon saldığı, salınan radyasyon frekansının, devinimin yinelenme frekansıyla aynı olduğu söylenebilirdi. Ne var ki, elektronun bir yörüngede devindiği varsayımına göre hesaplandığında bu beklenti doğrulanmamıştır. 

Bu türden kimi olumsuz sonuçlar Bohr'u yörüngeler arasında "sıçrama" hipotezine götürmüştü. Buna göre, sıçramada yiten enerji, salınan radyasyonun frekansını belirlemekteydi. Tek elektronlu olan hidrojen atomunda bu beklenti doğrulanmaktaydı. Ama "sıçrama" düşüncesi yörünge varsayımını içeriyordu; oysa ortada yörüngelerin varlığını gösteren hiç bir kanıt yoktu. 

Öte yandan, yukarda örnek olarak aldığımız radyo anten olayı da yadsınamazdı. Gerçi Bohr'un teorisine dayanan kimi öndeyilerin bu olaya uyduğu bir durumdan söz edilebilir. Şöyle ki, elektron çekirdekten uzakta, geniş bir yörüngede devindiğinde varsanan sıçrama enerjisi sıfıra yakındır. Atomun dış sınırında elektronun yörüngeyi tamamlama frekansı beklenen sonuca uymakta, yani, yörüngesel frekans radyasyon frekansına eşit çıkmaktadır. 

Bohr "karşılık" (correspondence) dediği yöntemiyle atom dışından atom içi spektruma gidilebileceğini göstermişti. Heisenberg yeterince ussal bulmadığı bu yöntem yerine bu gidişi daha mantıksal bir yöntemle gerçekleştirmeyi önermekteydi. Ona göre spektral kod ancak böyle çözülebilirdi. 

Heisenberg çözüm için aradığı ipucunu klasik devinim yasalarında bulabileceğini düşünür. Bilindiği gibi, bir gezegenin aldığı yolu belirlemek için, gezegenin belli bir andaki konumunu belirleyen nicelikle momenti (kütle x hız) çarpılır. Öyleyse olasıdır ki, atom düzeyinde de bir frekans çöküntüsüyle bir başka frekans çöküntüsünün çarpımı bize aradığımızı versin! 


Kaynak: turkcebilgi.com

ALİ KUŞCU

Ali Kuşçu;

15. yüzyılda yaşamış olan önemli bir astronamive matematik bilginidir. Babası Timur 'un (1369-1405) torunu olan Uluğ Bey'in (1394-1449) doğancıbaşısı idi. "Kuşçu" lakabı buradan gelmektedir.Ali Kuşçu, Semerkand'da doğmuş ve burada yetişmiştir. Burada bulunduğu sıralarda, Uluğ Bey de dahil olmak üzere, Kadızade-i Rumi (1337-1420) ve Gıyasüddin Cemşid el-Kaşi (?-1429) gibi dönemin önemli bilim adamlarından matematik ve astronomi dersleri almıştır. Ali Kuşçu bir aralık, öğrenimini tamamlamak amacı ile, Uluğ Bey'den habersiz Kirman'a gitmiş ve orada yazdığı Hall el-Eşkal el-Kamer adlı risalesi ile geri dönmüştür. Dönüşünde risaleyi Uluğ Bey'e armağan etmiş ve Ali Kuşçu'nun kendisinden izin almadan Kirman'a gitmesine kızan Uluğ Bey, risaleyi okuduktan sonra onu takdir etmiştir. 

Ali Kuşçu, Semerkand'a dönüşünden sonra, Semerkand Gözlemevi'nin müdürü olan Kadızade-i Rumi'nin ölümü üzerine gözlemevinin başına geçmiş ve Uluğ Bey Zici'nin tamamlanmasına yardımcı olmuştur. Ancak, Uluğ Bey'in ölümü üzerine Ali Kuşçu Semerkand'dan ayrılmış ve 

Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'ın yanına gitmiştir. Daha sonra Uzun Hasan tarafından, 
Osmanlılar ile Akkoyunlular arasında barışı sağlamak amacı ile Fatih Sultan Mehmed'e elçi olarak gönderilmiştir. 


Bir kültür merkezi oluşturmanın şartlarından birinin de bilim adamlarını biraraya toplamak olduğunu bilen Fatih, Ali Kuşçu'ya İstanbul'da kalmasını ve 
medresede ders vermesini teklif eder. Ali Kuşçu, bunun üzerine, Tebriz'e dönerek elçilik görevini tamamlar ve tekrar İstanbul'a geri döner. İstanbul'a dönüşünde Ali Kuşçu, Fatih tarafından görevlendirilen bir heyet tarafından sınırda karşılanır. Kendisi için ayrıca karşılama töreni yapılır. Ali Kuşçu'yu karşılayanlar arasında, zamanın uleması İstanbul kadısı Hocazade Müslihü'd-Din Mustafa ve diğer bilim adamları da vardır. İstanbul'a gelen Ali Kuşçu'ya 200 altın maaş bağlanır ve Ayasofya'ya müderris olarak atanır. Ali Kuşçu, burada Fatih Külliyesi'nin programlarını hazırlamış, astronomi ve matematik dersleri vermiştir. Ayrıca 
İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli Güneş saatleri de yapmıştır. Ali Kuşçu'nun medreselerde matematik derslerinin okutulmasında önemli rolü olmuştur. Verdiği dersler olağanüstü rağbet görmüş ve önemli bilim adamları tarafından da izlenmiştir. Ayrıca dönemin matematikçilerinden Sinan Paşa da öğrencilerinden Molla Lütfi aracılığı ile Ali Kuşçu'nun derslerini takip etmiştir. Nitekim etkisi onaltıncı yüzyılda ürünlerini verecektir. 
Ali Kuşçu'nun astronomi ve matematik alanında yazmış olduğu iki önemli eseri vardır. Bunlardan birisi, Otlukbeli Savaşı sırasında bitirilip zaferden sonra Fatih'e sunulduğu için Fethiye adı verilen astronomi kitabıdır. Eser üç bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde gezegenlerin küreleri ele alınmakta ve gezegenlerin hareketlerinden bahsedilmektedir. İkinci bölüm Yer'in şekli ve yedi iklim üzerinedir. Son bölümde ise Ali Kuşçu, Yer'e ilişkin ölçüleri ve gezegenlerin uzaklıklarını vermektedir. Döneminde hayli etkin olmuş olan bu astronomi eseri küçük bir elkitabı niteliğindedir ve yeni bulgular ortaya koymaktan çok, medreselerde astronomi öğretimi için yazılmıştır. Ali Kuşçu'nun diğer önemli eseri ise, Fatih'in adına atfen Muhammediye adını verdiği matematik kitabıdır.


Kaynak: turkcebilgi.com

WOLFGANG PAULI

Wolfgang Pauli; 



 2 Nisan 1900'de Viyana 'da doğdu. Arnold Sommerfeld'in yanında Munich Universite'sine gitmeden önce ilk eğitimini Viyana'da yaptı. Doktorasını 1921 yılında aldı ve Göttingen Universite'sinde bir yıl Max Born'un, daha sonraki yıl da Copenhag'da Niels Bohr'un yanında asistan oldu. Zurih Federal teknoloji Universite'sinde teorik fizik profesörü olmadan önce, 1923-28 yıllarında Hamburg Universite' sinde okutman olarak çalıştı. 
Daha sonra Michigan Universite 'si (1931 ve 1941) ve Purdue Universite 'sinde(1942) aynı görevle çalıştı. 1940 yılında Princeton'da Teorik Fizik Bilim başkanlığına seçildi. Fakat II.dünya savaşı sonrası Zürih'e geri döndü. 

Pauli yirminci yüzyıl fizikçilerinin seçkinlerindendi. Onun arkadaşları daha öğrenciyken o, bir lider olarak biliniyordu. Görecelik Teorisinin iyi bir açıklamasını yayımladı. Onun adıyla anılan Exclusion prensibi' ni ortaya attığında, atomun yapısını belirginleştirdi, ve elektronun durumunu nitelendirmek için iki değişkenli bir fonksiyonun gerekliliğini ortaya koydu. Pauli, II. dünya savaşından hemen önce Zürih'teki Teorik Fizik araştırma merkezinde, yüksüz, ağırlıksız ve Beta bozumu sırasında enerji yüklü parçacığı, neutrinonun varlığının farkına varan ilk kişidir. 

Pauli; alanların quantum teorisi keşfine büyük katkılarda bulundu ve 1945 yılında bu alandaki büyük ilerlemeye aktif olarak katıldı. Daha önce temel parçacıkların yörünge ve istatistiği arasındaki ilişkiyi ortaya koyarak, alan teorisini birleştirmiştir. Teorik fizik ve quantum mekanik problemleri üzerine birçok ülkede makaleleri yayımlandı. Bunlar Enzyklopaedie der Mathematischen Wissenschaften Volume 5 Part 2, (1920) de yayımlanan Theory of Relativity,Handbuch der Physik, Vol. 23, (1926) de yayımlanan Quantum Theory , ve Handbuch der Physik, Vol. 24 (1933) de Principles of Wave Mechanics. 
Pauli Royal Society of London 'in yabancı bir üyesiydi. Ayrıca Swiss Physical Society, American Physical Society, American Association for the Advancement of Science'yede üyeydi. 1930 yılında Lorentz Madalyasıyla ödüllendirildi. 

Wolfgang Pauli, Franciska Bertram ile 4 nisan 1934 yılında evlendi. 15 aralık 1958' de Zürih'te öldü.

Kaynak: turkcebilgi.com